içimden dedim, beraber yürüyelim olur mu
varsın gemilerimizi taşıyamasın sular
varsın yarı yolda uyuya kalsın
bize gönderilen bahar.
içimden dedim, beraber yürüyelim olur mu
varsın gölgemiz olsun hüzün
dilediği gibi uzatsın canevimize ayaklarını
varsın annemiz olsun tütün
hayat daha sert vursun yumruklarını.
içimden dedim, ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
nedir yalnız bize yakışan bu serüven.
bu serüven ki
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
ve terketti bizi huzur denen sevgili
kalakaldık, şaşkınlığın avuçllarında
billur bir kuş gibi.
içimden dedim, gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
beraber yürüyelim olur mu...
16 Kasım 2009 Pazartesi
Mırıldanmalar
Gönderen a. zaman: 16:19 0 yorum
Etiketler: İbrahim Tenekeci
21 Eylül 2009 Pazartesi
Çağrışımlar
Bir gerçeği erken,
Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Ortamsız bir yaşamda,
Gönderen a. zaman: 16:23 0 yorum
Etiketler: Özdemir Asaf
27 Ağustos 2009 Perşembe
Aşk İçinde Aşk
" İnsanoğlu nedense anlayamadığını kötülemeye meyilli "
" Şahsen ben mahzun olmakta bir kusur görmüyordum. Aksine, riya ve oyun insanları mutlu eder; hakikatleri bilmek ise ağırlaştırıp hüzünlendirirdi. Şu hayatta daha çok şey bilen insanlar daha durgun, daha dingin olurdu. "
" Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir."
" Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil. "
" Bir abdal bir şehre gelmiş.Buranın halkı yabancılara hiç güvenmezmiş. ' Defol! ' diye bağırmışlar dervişe. ' Hiçbirimiz seni tanımıyoruz! '
Derviş sükunetle yanıt vermiş. 'Ben kendimi tanıyorum ya, önemli olan o. İnan olsun, şayet öbür türlü olsaydı, yani siz beni bilseydiniz ama ben kendimi bilmeseydim, çok daha fena olurdu' "
" Şu dünyada yaşanan çatışma ve savaşların bir 'din sorunu' değil, 'dil sorunu' olduğuna inanıyordu."
" Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir."
" Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milad demektir. Şayet "aşktan önce" ve "aşktan sonra" aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişizdir demektir. Birini seviyorsan onun için yapacağın en anlamlı şey değişmektir!"
Aşk-E.Ş
Gönderen a. zaman: 10:20 0 yorum
Etiketler: Elif Şafak
26 Ağustos 2009 Çarşamba
Bekliyoruz
Yavaş yavaş gece iniyor mahalleye. Uyuyamıyoruz.
Şafağı bekliyoruz. Bekliyoruz ki güneş
bir çekiç gibi çarpsın saç damlara,
çarpsın alınlarımıza, yüreklerimize,
bir ses olsun, o ses duyulsun - başka bir ses,
çünkü sessizlik silâh sesleriyle dolu, başka yerlerden gelen
Gönderen a. zaman: 17:43 0 yorum
Etiketler: Yannis Ritsos
Taze Taze
Dondurma kutusu üstünde
Üç kırmızı çiçek
Canımın içi kadar sıcak
Dilediğim kadar kırmızı
Özlediğim kadar gerçek.
Dondurma kutusu üstünde yaz gelmiş meğer
Neler getirdi kim bilir neler
Neler götürecek.
Gönderen a. zaman: 17:35 0 yorum
Etiketler: Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Gel Vur
Bak şu güneş nasıl geliyor.
Sen de öyle gel be!!!!
Bak şu ışık nasıl vuruyor
Sen de öyle vur be!!!!
Gönderen a. zaman: 17:33 0 yorum
Etiketler: Bedri Rahmi EYUBOĞLU
12 Ağustos 2009 Çarşamba
Nietzsche Ağladığında
"Düşünceler duygularımızın gölgesidir; ama her zaman daha karanlık, daha boş ve daha sade."
"Bir kitap bizi alıp diğer kitapların üzerine çıkarmıyorsa o kitabın neresi iyidir?"
"Bağımsızlığa damgasını vuran şey nedir?
-İnsanın kendinden artık utanmıyor olması."
"Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz. Ama daha derinlere inin, sonunda sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz: Siz bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz! Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil."
"Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: "Bu köprüyü geçip bana gelir misin?" işte o anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlarsam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın."
"Ben de sizin gibi neden korkuların geceleri bu kadar güçlü olduğunu düşünürüm. Bunun üzerine yirmi yıl düşündükten sonra korkuların karanlıktan doğmadığını anladım-korkular da yıldızlar gibi- hep oradadırlar ama günışığı onları gizler."
Gönderen a. zaman: 04:15 1 yorum
Etiketler: Irvin D. Yalom
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Saklambaç
Her türlüsünü biliyorum ağlamanın,
oyuncağım alınmışken mesela,
sopa yemişken yahut,
susamışken
düşmüşken
taşmışken
unutmuşken
terkedilmişken
sobelenmişken…
En çokta sobelenmekten korkuyorum.
Yakalanmaktan değil
ille de sobelenmekten.
Oyun işte biliyorum
biliyorum ya ben de oyun bitecek diye korkuyorum…
Hadi kapat gözlerini, sakın açma.
Ne olur biraz çok say !!!
Gönderen a. zaman: 15:23 1 yorum
Etiketler: Dinç Çoban
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Akşamın Yarısında
...
herşey nasıl da bütündü bir zaman:
şimdi bahçe eksik, güllerse yarım;
kar yağar, hüzün bile yok... ve nerdesiniz,
âh, evet nerdesiniz, yoksaydıklarım?
Gönderen a. zaman: 15:20 1 yorum
Etiketler: Hilmi Yavuz
Bu Gemi Ne Zamandır Burada
Bu gemi ne zamandır burada
Çoktan boşaltmış yükünü
Gece de olmuş, rıhtım da bomboş
Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa
Arkada, güvertede
Ah, neresinden baksam sessizlik gene.
Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye
İçerde üç beş kişi
Yalnızlık üç beş kişi
Bir kadeh rakı söylerim kendime
Bir kadeh rakı daha söylerim kendime
-Söyle be! ne zamandır burda bu gemi
-Denizin değil hüznün üstünde.
Belki yarın gidecek
Bir anı gelecek bir başka anının yerine.
İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.
Gönderen a. zaman: 15:10 0 yorum
Etiketler: Edip Cansever
4 Temmuz 2009 Cumartesi
Taş Bir Sözcük Düştü Parçalandı
Henüz yaşayan göğsümde.
Zararı yok, ben zaten hazırdım.
Gelirim bunun da üstesinden.
Başımda işim çok bugün:
Belleği sonuna değin öldürmek gerek,
Taşlaşması gerek ruhun
Ve yaşamayı yeniden öğrenmek.
İşte… Yazın hışırdayan sıcak soluğu
Bayram gibi sarıyor pencereyi.
Ben çoktan sezmiştim bu
Aydınlık günü ve boş evi.
Gönderen a. zaman: 16:37 1 yorum
Etiketler: Anna Ahmatova
30 Haziran 2009 Salı
Gitmeli misin?
gitmeli misin seyyah?...
gece durgundur, karanlıkta ormana çöküyor.
balkonumuzdaki lambalar parlak, çiçekler taptaze,
ve gencecik gözler hala uyanık.
ayrılma zamanı geldi mi ?...
gitmeli misin seyyah?...
ayaklarini yalvaran kollarımızla sarmaladık, bağlayamadık.
kapılar açıktır. atın eğerlenmiş bekliyor.
yolunu kapamaya çalışmış olsak bile,
bunu türkülerimizle yaptık.
seni alıkoymak elimizden gelmez seyyah
bizim ,gözyaşlarımız var yalnız.
tagore, 1955 bahçıvan
p.s:Bir güzel Zardanadam şarkısının sözlerini oluşturmaktadır bir de...
28 Haziran 2009 Pazar
Gitmenin kalmak olduğu,
Bilmenin sanmak olduğu,
Durmanın yanmak olduğu,
Yerdeyim sana gelemem.
Akrebin yeli sorduğu,
Doğrunun eğri vurduğu,
Güneşin ayla durduğu,
Andayım sana gel demem!
Gönderen a. zaman: 08:32 2 yorum
Etiketler: Tolga Kaya
22 Haziran 2009 Pazartesi
Bende Kal
Bir tohum verdin
çiçeğini al
Bir çekirdek verdin
Ağacını al
Bir dal verdin
Ormanını al
Dünyamı verdim sana
Bende kal...
Gönderen a. zaman: 16:16 0 yorum
Etiketler: Aziz Nesin
Aslında Bu Denli Güzel Kokmaz
Aslında bu denli güzel kokmaz hiç bir karanfil,
Onda seni kokladığımdan bunca güzel.
Aslında bu denli güzel olmaz hiç bir Sarıyer,
Orda seni öptüğümden bunca güzel.
Aslında bunca güzel olmaz hiç bir dünya,
Seni sevdiğim için dünya da böyle güzel.
Aslında bu denli deli değildim sor kime istersen,
Sevince seni delilik bile bak ne güzel.
Aslında sen dünya güzeli değilsin,
Sevdiğim için dünyada tek güzelsin...
Gönderen a. zaman: 16:13 0 yorum
Etiketler: Aziz Nesin
Bazen
bazen;
yıldızları süpürürsün, farkında olmadan
güneş kucağındadır, bilemessin
bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür
ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın
koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın
uçar gider, koşşan da tutamazsın
w. shakespeare
Gönderen a. zaman: 15:46 0 yorum
Etiketler: W.Shakespeare
10 Haziran 2009 Çarşamba
Sone 87
...
Sen benimdin: rüyanın görkemleriyle doldum.
Ben uykuda sultandım, uyanınca hiç oldum.
Gönderen a. zaman: 17:28 0 yorum
Etiketler: W.Shakespeare
9 Haziran 2009 Salı
Mavi Ada
Kocaman bir ada olayım istiyorum
şöyle kuzey yamacından iskelesine inilen kocaman bir ada.
Zayıf çelimsiz çocukları balık tutsun
beyzadeleri tek sıra mendil toplasın
kıyıda köşede.
öyle kocaman dediğime bakma
rahat uyunsun
çocuklar oynayabilsin yeter.
öyle bir ada olayım ki bir tek fesleğen kokuları gölgelesin
erguvan morlarını
kimse yırtamasın uçurtmalarımı
kıskanmasın gözlerimi.
Korkak bir ada olayım istiyorum
sen öksürdüğünde canım yansın
sarsılayım
üfleyerek getirelim kışı
hohladığımızda gelsin yaz
sen yine bahar ol.
Yakında bir ada olayım istiyorum
sırf sen gelesin diye değil ama
çocuklar da gelsin
ateş böcekleriyle tanışıp birlikte yansınlar
barışsınlar ısırgan otlarıyla.
Sonra mavi bir ada olayım istiyorum
işte o zaman bir sen gel yeter
bir de parmaklarındaki çiçek!!!
29 Mart 2009
Gönderen a. zaman: 17:44 2 yorum
Etiketler: Dinç Çoban
4 Nisan 2009 Cumartesi
Lâdes
Uzayacağa benzer
Tutuştuğumuz lâdes.
İşi gücü bırakıp
Mezarlığa nâzır
Bir eve taşındım.
Ölüm, sen beni aldatamazsın
Aklımda.
Gönderen a. zaman: 04:01 0 yorum
Etiketler: Behçet Necatigil
Hep Böyle
Hep böyle:
Kömür aldı, mendiller sallandı;
Trenler gitti ona doğru,
İstasyonda deliler gibi bunaldım.
Hep böyle:
Demir aldı, sular çalkandı:
Gemiler gitti ona doğru,
Gözümden bir daha düştü rıhtım.
Hep böyle:
Emir aldı, günün birinde yollandı;
Eller gitti ona doğru,
Yine ben telaş içinde kaldım.
Gönderen a. zaman: 03:56 0 yorum
Etiketler: Behçet Necatigil
25 Mart 2009 Çarşamba
Seni öylesine düşledim ki
Seni öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.
Bu canlı bedene sahip olmanın ve benim taptığım sesin çıktığı bu
ağzı öpmenin daha zamanı değil midir?
Seni öylesine düşledim ki senin gölgeni kucaklaya kucaklaya,
göğsümün üstünde kavuşmaya alışmış olan kollarım
belki de senin belini saramayacak.
Beni günler boyu ve yıllar boyu yöneten ve kendine çeken gerçek
görüntün karşısında bir gölge gibi kalacağım kuşkusuz.
Ey duygusal dengeler.
Seni öylesine düşledim ki zaman yok artık uyanmama hiç kuşkusuz.
Ayakta uyuyorum, yaşamın ve aşkın bütün görünümlerine
sunulmuş beden ve sana, benim için bugün tek önemli şey olan
sana, senin alnına ve dudaklarına belki de hiç dokunamam, ilk
gördüğüm birinin dudaklarına ve alnına dokunduğum kadar.
Seni öylesine düşledim, görüntünle öylesine yürüdüm, konuştum,yattım ki
görüntün bile silindi gözlerimin önünden ve yine de yaşamının
güneş saati üstünde ağır ağır gezinen ve gezinecek olan gölgeden
yüz kat daha gölge ve hayaletler arasında hayalet olmaktan başka
bir şey kalmıyor bana yine de.
Gönderen a. zaman: 03:28 1 yorum
Etiketler: Robert Desnos
15 Mart 2009 Pazar
Mahrem
“…Tam da üç gündür sürüyordu bu kör karanlık. Işığı özlediği söylenemezdi. İnsan nasıl ağzındaki yiyeceğin tadını kaybetmemek için yeni bir şey yemek istemezse, o da gözlerinin en son gördüğü görüntüyü kaybetmemek için yeni bir şey görmeyi istemiyordu aslında.”
“Zırh: İçtekini dışarının bakışlarından saklayamazsa daha çabuk yenilir insan ve daha kolay öldürülür savaş meydanlarında.”
“Zühre: Derler ki aşk da unutulurmuş her şey gibi. Hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmuş aşk.
Neyse ki Zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında.Halen aşık olup olmadıklarını ve eğer aşıklarsa kime aşık olduklarını hatırlayamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, Zühre yıldızının elindeki aşk aynasına bakarlarmış. Baktıklarında gördükleri yüz, aşık odluları kişinin yüzü olurmuş.
Derler ki, bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada. Böylelerinin hafızalarında n şüphe etmeleri yersizmiş. Çünkü tekleyen hafızaları değil, yürekleriymiş.”
“ ‘Bazen böyle olur’ diyordu başucundaki kandil.’Bazen biri çıkar karşına. Bilirsin ki,
onun karşısında zayıfsın. Bir hamur parçasısın. Alsın seni, dilediğince yoğursun oynasın.’ “
“Hümay: Yeryüzünden ve insanların gözlerinden uzak durmasıyla nam salmış yeşil başlı hümay kuşu. Hümay kuşu öylesine düşkünmüş ki semaya, yumurtasını havada yumurtlarmış.
Bazı bazı Hümay kırk arşın kadar yeryüzüne yaklaşıp, gölgesini bir insanın üzerine düşürürmüş. Hümayın gölgesi kimin üzerinde görülürse,onun sırtı yere gelmezmiş bu cihanda.”
“iğne deliği: Sessizliğin altın kadar kıymetli olduğu mahallelerden birinde, bütün gün pencerenin önünde oturup çeyiz işlermiş ana kız . ‘Hayallerin iğne deliğinden geçecek kadar küçük olmalı,’ dermiş kadın kızına. ‘Baktın ki bir hayalin geçemedi iğnenin deliğinden, boşver onu. Unut gitsin. İğne deliğinden geçemeyen hayaller boş hayallerdir. Hüsrandan başka bir şey getirmezler.’ Kızcağız dikkatle dinlermiş annesinin anlattıklarını. Sonra dalıp gidermiş hayallere. Ne vakit hayal kursa, elinden kayıverirmiş gergef; iğneyi de beraberinde götürerek.”
Gönderen a. zaman: 11:38 0 yorum
Etiketler: Elif Şafak
3 Şubat 2009 Salı
AKŞAM ŞİİRİ
Birden hatırlarsın,
O da seni - - birden bazan:
Nerde, ne yapar şimdi
Parlar bir özlem anılar arasından.
Bu akşam ne garip sözcük
Sanki ilk duydum, yadırgıyorum:
Akşam. Bilmem bulur muyum
Yollara baksam?
Söner yangın birazdan
Yatışır özlem.
Bir gün karşılaşırız
Bir gün, bir yarım akşam.
Gönderen a. zaman: 04:50 1 yorum
Etiketler: Behçet Necatigil
25 Ocak 2009 Pazar
Arafta bekleyiş
"Türkçe'de zamanı öğrenmek için insanlara "saat" sorulurdu.Halbuki İngilizcede zamanı öğrenmek için insanlara "zaman" soruluyordu.İngilizcede insanın zamana sahip olduğu ya da olabileceği hissi vardı, halbuki Türkçede zamanı ölçme aracına sahiptin ama zamanın kendisine asla."
"...O kopukluk genişleyip derinleştikçe Ömer, kuzeni Murat'la ancak geçerken istasyonda yan yana gelmiş iki tren kadar yakın olduklarını, yola çıkış anı geldiğinde zıt yönlerde hareket edeceklerini fark etmişti."
"Sevinç yedi gün sürer, hüzün bir ömür boyu."
"Neden hepiniz aşkımı itiraf etmemi istiyorsunuz?Sevgililerimizi onlara duyduğumuz hisler konusunda ille de bilgilendirmeli miyiz?Bunu ilan etmek, karşılığında bir şey istediğim anlamına manasına gelmiyor mu?Her aşk ilanı bir bencillik bildirgesi değil midir?"
"Aşık olmanın bir mucizeye inanmaya benzediğini düşünmeye başladım.Aşk da beklentiler ve inançlarla ilgili.İnsan kendisi için hala kurtuluş ümidi olduğuna ve günün birinde özel birinin bunu mümkün kılacağına inanıyor.Bir mucize özlemi değil mi bu?Bu dünyadan fazla bir şey beklememen gerektiğini bilsen de içindeki bir şey diretiyor...Sevdiğin kişinin seni seveceğini umut etmeyi."
Araf~~
Gönderen a. zaman: 10:20 3 yorum
Etiketler: Elif Şafak
21 Ocak 2009 Çarşamba
Yazmak, okumak ve müziğe dair...
"Bu arayış insanlık dışı bir yola çıkıyor...Bu edebiyat, sınırlara saldırmaktan başka bir şey değil..."
"Hep anlatılmaz bir şeyi anlatmaya, açıklanmaz bir şeyi açıklamaya çalışıyorum ben."
"Kalbin bir an sonra nasıl atacağı söylenebilir mi önceden?Söylenemez.Kalem de kalbin sismografıdır.Bu aygıtla depremler kaydedilebilir ama ne zaman olacakları önceden belirlenemez"
"Kafadan kaleme giden yol, kafadan dile giden yoldan çok daha uzun ve çetindir, kimi şeyler yitip gider bu arada."
"Müzik benim için tıpkı bir deniz gibidir, dedi.Üzerime çullanıp yenik düşürür beni, hayranlığa ve coşkunluğa sürükler."
Gönderen a. zaman: 10:00 0 yorum
Etiketler: Franz Kafka
7 Ocak 2009 Çarşamba
Pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
Gönderen a. zaman: 16:05 2 yorum
Etiketler: Attila İlhan