20 Eylül 2013 Cuma

Özletiyor Seni Bu Yağmurlar

Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
...




19 Eylül 2013 Perşembe

I. Balad

...
Ağarız artık aşka herhalde oraya// Ben taşbasması resimlerimi alır size gelirim.
Bir geceyi bin geceye çekeriz/ Bu zamanlara geliriz: uzar ellerinin caddesi/ Bir gündüzü durdururuz.

Senin bir körfezindir anaforlanır önümde benim.





18 Eylül 2013 Çarşamba

Tel Cambazının Telden Düşerken Söylediği Şiirdir

eğreti zamanlar kayıp geçti
bir deli yıldızları sayıp geçti
bir adam köprülerde ağlıyordu
o adam deliydi ben akıllıydım
hu dedi ninilerimde güzel kızlar
güzel kızlar var olsun

dünyada bir ben varım
bir de bu olmayası sebepsizliğim
benim anlamadığım başka şey
biri gözlerimi kapamış bilemiyorum
dağlarda iki kekik koksa
biri benim içindir
iki kaya yarılsa
siz beni bu şehirden alın götürün
tükenmez yağmurlarda ıslatın
elime iki kulaç ip verin
düğümleyip düğümleyip çözeyim
şehrin bütün ışıkların söndürün
kapatın bütün kapılarını
beni bu şehiren alın götürün

bir elim sağ cebimde
bir elim sol cebimde
bu hüznü siz de bilirsiniz
anlat deseniz anlatamam
enine boyuna yaşarım ancak
bu koku bilmediğim bir koku
bu gece kayık gecelerden birene benzer
dört yanım karanlıkta
büyük rüzgarlarda savrulacağız
öylece dur kollarımda öylece
karanlıkta telaşla seni hatırlıyorum

27 Ağustos 2013 Salı

Aşkla Ölüm

Çocuktur aşk, küçük sürgünüm
Bir avuç gökyüzüdür.

Öylesine güzelsin ki beni sen soydun
Bir çiçeğe su verir gibi.

Usulca ensenden öptüm seni
Usulca,
Bozulup dağılıyor topuzun
Karnın, kolların ipince düşüyorsun.

Aşk ki küçük dağ köyleridir
Diyordum, yüzünle çıktığım.

Uzat ellerini, küçük sürgünüm
Uzat bana
El eledir çünkü aşkla ölüm

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Yalnızlık Sensin

oyuluyorum şu masmavi boşluğa
gölgesiz kıpırtısız
yalnızlık sensin.

konuşuyorum kendi kendime odamda
bir portakal suyu iç, ya da içme, ne yaparsan yap
yalnızlık sensin.

bir giden, bir dönen, sonra yeniden giden
şiire dönüşen bir yalnızlıksa bu da
bir sen varsın, ordasın, kısık sesli yalnızlık
sözgelimi iskenderiye'de bir atlıkarıncada

1 Ağustos 2013 Perşembe

Bir Plak Gibi Gökte Dönüyor Mavilik


Bir plak gibi gökte dönüyor mavilik
Sesi aşağıda, çok aşağıda
Üstünde bir duvarın. Duvarsa
Dondurma yiyen bir çocuğun eli sanki
Taşmış akıyor
Öpüyor toprağı kanatan nar çiçeklerini.

Öpülüyorum bembeyaz çimlerinde yalnızlığımın
Sonsuzluk yarın.

Eylülün Sesiyle


Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
"Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar."

Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.

Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan
Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.

Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluuğu giyinmek mi olur
Olsun
İşte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra
Yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz-
Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.

Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.

Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
İyi tanımal dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.

Elmalar silik silik kırmızı artık -olsun-
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
İçi yangından alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi.

Cin

"İnsanın insana verebileceği en değerli şey
Yalnızlıktır."

Cemal'in İç Konuşmaları II


...
Geçen yaz denize girdiğim günler...
Anımsıyorum
Ne vardı ortalıkta maviden başka
Sadece bir martı - o da maviyle beslenen -
Gördün mü demiştim kendi kendime
Mavilik de çocukluk gibi
Unutulmayacak hiç.

28 Temmuz 2013 Pazar

8.10 Vapuru

sesinde ne var biliyor musun
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun

sesinde ne var biliyor musun
uykusuz Türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar

sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var

sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
ikide bir elini başına götürüp
rüzgârda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun

sesinde ne var biliyor musun
söylemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar

sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var.

28 Haziran 2013 Cuma

Bir Gün Sabah Sabah


Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç ten.
Vapur düdükleri ötmektedir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş-on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.

Şarkılar söylemişim pencereden.
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca’dan bir sepet elma almışım.

Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu.
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç ten.
Fabrika düdükleri ötmektedir



Y.N: Bu şiirden daha evvel alıntıladığım kısmı çok seviyordum ama bugün  bütün hali de çok güzel göründü gözüme, o sebeple yeni bir baskı yapmayı uygun buldum.

Bir İntihar Akşamı Üstüne Söylenti


Kısacık yoğun bir akşam
herkesin yüzünün bir anıya karıştığı
yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu
kısacık bir akşam

Kısacık serin bir akşam
kelebeklerin atlarla yarıştığı
yoğun bir akşam
bazı mektuplar damgalandı postanelerde
oturuldu bir takım şarkılar söylendi
bir adam bir kadının kapısını vurdu
kısacık bir akşam

Neyi söylesem bir kahramanlıktı
içinde azıcık buluştuğumuz
bir bulutla bir kağıt peçete arasında
kısacık yoğun bir akşam
şaşırdım hüznümü nerelere bıraksam
bir yanda kasıklarımın sarsılmaz gücü ve
kısacık yoğun bir akşam

Her şey bir unutkanlıktı
arada bir deliler gibi kavuştuğumuz
tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında
kısacık yoğun bir akşam
biliyordum bir soğuktu nereye varsam
bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve
kısacık yoğun bir akşam.

Kim karıştırdı gerçekliğine
yaşadığım sonsuzluğun
ve oturuldu bir takım şeyler söylendi
imla kurallarıyla mutsuzluk üstüne
kısacık bir akşam
duraladım ne yapsam

Kim karıştırdı gerçekliğine
su terazilerindeki ensizliğin
ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
kısacık bir akşam
o kadar kısa ki bir akşam

yüzümü suyun ardında buldum
kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
kısacık yoğun bir akşam
serin bir akşam öyle söylediler...

18 Nisan 2013 Perşembe

Ayrığın Yüreği


Sessiz sedasız yaşayan bir ayrık otuydu Orta Anadolu'da
Kıtlıktan önce.
En küçük bir şeyden coşardı
Mesela bir kuş uçmasın Kızılırmak'a doğru
Köklerine su yürürmüş gibi sevinirdi.
Bir bulut geçsin üstünden
Ayrıklıktan çıkardı.
Dünyayı, derdi, dünyayı
Hiçbir şeylere değişmem.

Şimdi yaşamak istemiyor.

Ne Böyle Sevdalar Gördüm



"NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM
NE BÖYLE AYRILIKLAR"



Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.

Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.

Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.

Kuşlar da Gitti


yalnızlık senin o konuşkan kuşun
hani hep duvarlara anlattığın
hapislerden kalma sürgünlerden.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
bulutlar taşıdığın yakut sürahide
begonyalar büyüten eski alışkanlık.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten.

yaralı, dili lal, kanadı kırık
vurulmuş başında bir yokuşun.

Yazmadan Edemedim


rüzgâr bu şiiri sana götürsün
kâğıttan yaptığım
o işlemeli
kayıklar
                      fırtınalara
                      dayanan.
koş rüzgâr koş.

yazmadan edemedim

21 Mart 2013 Perşembe

İskemle ya da Sen Mavi Giyin Ben Denizi Unuturum



saatler yorulmadan ben gideyim

her şey değişti, her şey değişiyor biz bunu unuttuk
biz bunu unuttuk yeni şeyler için bekleşiyoruz
ruhlarımız yeni biçimler kuracak, buna niçin inanalım
gece iniyor yüzlerimize alışalım
gece iniyor korkularımız asla bitmeyecek
kapılar ve gözetleme delikleri burunlarımızı şekillendirecek
kapılar ve gözetleme deliklere
sokaklar, içki satıcıları, iskemle
biz buna oturacağız, buna alışacağız kimi şeyler sürecek
içerlerde kimi sevinçlerimiz olacak, unutalım iskemle
zehre de panzehre de iskemle
sandalye olmayı düşlememişti çam ağacı

sandalye olmayı düşlememişti çam ağacı
buna inanalım
taşlardan, sopalardan bir ateş gezegeni...
bekçiler, yargılayıcılar...iskemle...
kafka okumuşsun, bachman okumuşsun, başka şeyler
oysa bizim gerçeğimiz tekerleği döndürmeyi bilmiyor


acı bizi değiştiriyor
bıçakları değiştiriyorum, elmaları değiştiriyorum
dışarsı bu değil
çünkü yüzüm anlamımdır sizi bağışlayamam
çünkü yüzüm anlamımdır sizi doğrulayamam
kareler, kareler
onüçbinbeşyüzseksenbir diyorum
onüçbinbeşyüzseksenbire inanmıyorum
her şey yavaş, her şey yavaş
biz hızlanıyoruz,
bir kadın, bir oda, bir kedi,
kedi hızla acıkıyor 
süt oluyorum, dökülüyorum, bu her şeyi yatıştırır
bu her şeyi yatıştırır, hiçbir şeyi açıklamaz
çocuklar: etten ve sevinçten
bunlar son grevcileri yeryüzünün
dışarsı bu değil


o yatağı değiştirelim, geniş duruyor oda, bu gerçek
o yatağı değiştirelim, kimi şeyler küçülsün
gardıroplar, şifoniyerler, kırmızı beşik...boş
dolduralım, o bize sorsun


ahmet kimdi
oda gidiyor, kedi gidiyor
oda bizden başkası değil
ahmeti soruyorum
dokuzbindörtyüzdoksanbir kez değişiyor kadının yüzü
bıçakları değiştiriyorum
kadın dokuzbindörtyüzdoksanikiye gidiyor, gitmesin
ahmet, diyorum kimdi
artık bilmiyorum

ahmet kimdi, artık bilmiyorum
fabrikalar bugün de çalışıyor, ne değişti
elbiseler dikiliyor, şortlar, mayolar, ayakkabılar
kandahar
ayaklarımdan biri uçtu siparişin tekini iptal edelim
ayaklarımdan biri uçtu
bir şey daha diktiririm, fabrikalar durmasın
bir şey daha diktiririm, mavi olur, oysa her şey karardı...zirve !
uçmayı öğrendik, zirvedeyiz, bazı şeyler sadelik istiyor
uçmayı  öğrendik oysa her şey karardı

biz niçin hayattayız, bunu kim biliyor
bunlar derin mevzular unutmak lazım
bunlar derin mevzular unutmak lazım
seni seviyorum ama  unutmak lazım
kapılar, gözetleme delikleri, iskemle
her şey yavaş, her şey yavaş
zirve...

torunlar tümümüzü birden astı !

23 Ocak 2013 Çarşamba

Kuşlar

kuşlar mı
ki şimdi
çok uzak yüksekte
öpsen
büyüyemezsin ki