25 Mart 2009 Çarşamba

Seni öylesine düşledim ki



Seni öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.
Bu canlı bedene sahip olmanın ve benim taptığım sesin çıktığı bu
ağzı öpmenin daha zamanı değil midir?
Seni öylesine düşledim ki senin gölgeni kucaklaya kucaklaya,
göğsümün üstünde kavuşmaya alışmış olan kollarım
belki de senin belini saramayacak.
Beni günler boyu ve yıllar boyu yöneten ve kendine çeken gerçek
görüntün karşısında bir gölge gibi kalacağım kuşkusuz.
Ey duygusal dengeler.
Seni öylesine düşledim ki zaman yok artık uyanmama hiç kuşkusuz.
Ayakta uyuyorum, yaşamın ve aşkın bütün görünümlerine
sunulmuş beden ve sana, benim için bugün tek önemli şey olan
sana, senin alnına ve dudaklarına belki de hiç dokunamam, ilk
gördüğüm birinin dudaklarına ve alnına dokunduğum kadar.
Seni öylesine düşledim, görüntünle öylesine yürüdüm, konuştum,yattım ki
görüntün bile silindi gözlerimin önünden ve yine de yaşamının
güneş saati üstünde ağır ağır gezinen ve gezinecek olan gölgeden
yüz kat daha gölge ve hayaletler arasında hayalet olmaktan başka
bir şey kalmıyor bana yine de.

15 Mart 2009 Pazar

Mahrem

“…Tam da üç gündür sürüyordu bu kör karanlık. Işığı özlediği söylenemezdi. İnsan nasıl ağzındaki yiyeceğin tadını kaybetmemek için yeni bir şey yemek istemezse, o da gözlerinin en son gördüğü görüntüyü kaybetmemek için yeni bir şey görmeyi istemiyordu aslında.”

“Zırh: İçtekini dışarının bakışlarından saklayamazsa daha çabuk yenilir insan ve daha kolay öldürülür savaş meydanlarında.”

“Zühre: Derler ki aşk da unutulurmuş her şey gibi. Hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmuş aşk.
Neyse ki Zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında.Halen aşık olup olmadıklarını ve eğer aşıklarsa kime aşık olduklarını hatırlayamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, Zühre yıldızının elindeki aşk aynasına bakarlarmış. Baktıklarında gördükleri yüz, aşık odluları kişinin yüzü olurmuş.
Derler ki, bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada. Böylelerinin hafızalarında n şüphe etmeleri yersizmiş. Çünkü tekleyen hafızaları değil, yürekleriymiş.”

“ ‘Bazen böyle olur’ diyordu başucundaki kandil.’Bazen biri çıkar karşına. Bilirsin ki,
onun karşısında zayıfsın. Bir hamur parçasısın. Alsın seni, dilediğince yoğursun oynasın.’ “

“Hümay: Yeryüzünden ve insanların gözlerinden uzak durmasıyla nam salmış yeşil başlı hümay kuşu. Hümay kuşu öylesine düşkünmüş ki semaya, yumurtasını havada yumurtlarmış.
Bazı bazı Hümay kırk arşın kadar yeryüzüne yaklaşıp, gölgesini bir insanın üzerine düşürürmüş. Hümayın gölgesi kimin üzerinde görülürse,onun sırtı yere gelmezmiş bu cihanda.”

“iğne deliği: Sessizliğin altın kadar kıymetli olduğu mahallelerden birinde, bütün gün pencerenin önünde oturup çeyiz işlermiş ana kız . ‘Hayallerin iğne deliğinden geçecek kadar küçük olmalı,’ dermiş kadın kızına. ‘Baktın ki bir hayalin geçemedi iğnenin deliğinden, boşver onu. Unut gitsin. İğne deliğinden geçemeyen hayaller boş hayallerdir. Hüsrandan başka bir şey getirmezler.’ Kızcağız dikkatle dinlermiş annesinin anlattıklarını. Sonra dalıp gidermiş hayallere. Ne vakit hayal kursa, elinden kayıverirmiş gergef; iğneyi de beraberinde götürerek.”