Hep böyle:
Kömür aldı, mendiller sallandı;
Trenler gitti ona doğru,
İstasyonda deliler gibi bunaldım.
Hep böyle:
Demir aldı, sular çalkandı:
Gemiler gitti ona doğru,
Gözümden bir daha düştü rıhtım.
Hep böyle:
Emir aldı, günün birinde yollandı;
Eller gitti ona doğru,
Yine ben telaş içinde kaldım.
4 Nisan 2009 Cumartesi
Hep Böyle
Gönderen a. zaman: 03:56 0 yorum
Etiketler: Behçet Necatigil
25 Mart 2009 Çarşamba
Seni öylesine düşledim ki
Seni öylesine düşledim ki yitirdin gerçekliğini.
Bu canlı bedene sahip olmanın ve benim taptığım sesin çıktığı bu
ağzı öpmenin daha zamanı değil midir?
Seni öylesine düşledim ki senin gölgeni kucaklaya kucaklaya,
göğsümün üstünde kavuşmaya alışmış olan kollarım
belki de senin belini saramayacak.
Beni günler boyu ve yıllar boyu yöneten ve kendine çeken gerçek
görüntün karşısında bir gölge gibi kalacağım kuşkusuz.
Ey duygusal dengeler.
Seni öylesine düşledim ki zaman yok artık uyanmama hiç kuşkusuz.
Ayakta uyuyorum, yaşamın ve aşkın bütün görünümlerine
sunulmuş beden ve sana, benim için bugün tek önemli şey olan
sana, senin alnına ve dudaklarına belki de hiç dokunamam, ilk
gördüğüm birinin dudaklarına ve alnına dokunduğum kadar.
Seni öylesine düşledim, görüntünle öylesine yürüdüm, konuştum,yattım ki
görüntün bile silindi gözlerimin önünden ve yine de yaşamının
güneş saati üstünde ağır ağır gezinen ve gezinecek olan gölgeden
yüz kat daha gölge ve hayaletler arasında hayalet olmaktan başka
bir şey kalmıyor bana yine de.
Gönderen a. zaman: 03:28 1 yorum
Etiketler: Robert Desnos
15 Mart 2009 Pazar
Mahrem
“…Tam da üç gündür sürüyordu bu kör karanlık. Işığı özlediği söylenemezdi. İnsan nasıl ağzındaki yiyeceğin tadını kaybetmemek için yeni bir şey yemek istemezse, o da gözlerinin en son gördüğü görüntüyü kaybetmemek için yeni bir şey görmeyi istemiyordu aslında.”
“Zırh: İçtekini dışarının bakışlarından saklayamazsa daha çabuk yenilir insan ve daha kolay öldürülür savaş meydanlarında.”
“Zühre: Derler ki aşk da unutulurmuş her şey gibi. Hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmuş aşk.
Neyse ki Zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında.Halen aşık olup olmadıklarını ve eğer aşıklarsa kime aşık olduklarını hatırlayamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, Zühre yıldızının elindeki aşk aynasına bakarlarmış. Baktıklarında gördükleri yüz, aşık odluları kişinin yüzü olurmuş.
Derler ki, bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada. Böylelerinin hafızalarında n şüphe etmeleri yersizmiş. Çünkü tekleyen hafızaları değil, yürekleriymiş.”
“ ‘Bazen böyle olur’ diyordu başucundaki kandil.’Bazen biri çıkar karşına. Bilirsin ki,
onun karşısında zayıfsın. Bir hamur parçasısın. Alsın seni, dilediğince yoğursun oynasın.’ “
“Hümay: Yeryüzünden ve insanların gözlerinden uzak durmasıyla nam salmış yeşil başlı hümay kuşu. Hümay kuşu öylesine düşkünmüş ki semaya, yumurtasını havada yumurtlarmış.
Bazı bazı Hümay kırk arşın kadar yeryüzüne yaklaşıp, gölgesini bir insanın üzerine düşürürmüş. Hümayın gölgesi kimin üzerinde görülürse,onun sırtı yere gelmezmiş bu cihanda.”
“iğne deliği: Sessizliğin altın kadar kıymetli olduğu mahallelerden birinde, bütün gün pencerenin önünde oturup çeyiz işlermiş ana kız . ‘Hayallerin iğne deliğinden geçecek kadar küçük olmalı,’ dermiş kadın kızına. ‘Baktın ki bir hayalin geçemedi iğnenin deliğinden, boşver onu. Unut gitsin. İğne deliğinden geçemeyen hayaller boş hayallerdir. Hüsrandan başka bir şey getirmezler.’ Kızcağız dikkatle dinlermiş annesinin anlattıklarını. Sonra dalıp gidermiş hayallere. Ne vakit hayal kursa, elinden kayıverirmiş gergef; iğneyi de beraberinde götürerek.”
Gönderen a. zaman: 11:38 0 yorum
Etiketler: Elif Şafak
3 Şubat 2009 Salı
AKŞAM ŞİİRİ
Birden hatırlarsın,
O da seni - - birden bazan:
Nerde, ne yapar şimdi
Parlar bir özlem anılar arasından.
Bu akşam ne garip sözcük
Sanki ilk duydum, yadırgıyorum:
Akşam. Bilmem bulur muyum
Yollara baksam?
Söner yangın birazdan
Yatışır özlem.
Bir gün karşılaşırız
Bir gün, bir yarım akşam.
Gönderen a. zaman: 04:50 1 yorum
Etiketler: Behçet Necatigil
25 Ocak 2009 Pazar
Arafta bekleyiş
"Türkçe'de zamanı öğrenmek için insanlara "saat" sorulurdu.Halbuki İngilizcede zamanı öğrenmek için insanlara "zaman" soruluyordu.İngilizcede insanın zamana sahip olduğu ya da olabileceği hissi vardı, halbuki Türkçede zamanı ölçme aracına sahiptin ama zamanın kendisine asla."
"...O kopukluk genişleyip derinleştikçe Ömer, kuzeni Murat'la ancak geçerken istasyonda yan yana gelmiş iki tren kadar yakın olduklarını, yola çıkış anı geldiğinde zıt yönlerde hareket edeceklerini fark etmişti."
"Sevinç yedi gün sürer, hüzün bir ömür boyu."
"Neden hepiniz aşkımı itiraf etmemi istiyorsunuz?Sevgililerimizi onlara duyduğumuz hisler konusunda ille de bilgilendirmeli miyiz?Bunu ilan etmek, karşılığında bir şey istediğim anlamına manasına gelmiyor mu?Her aşk ilanı bir bencillik bildirgesi değil midir?"
"Aşık olmanın bir mucizeye inanmaya benzediğini düşünmeye başladım.Aşk da beklentiler ve inançlarla ilgili.İnsan kendisi için hala kurtuluş ümidi olduğuna ve günün birinde özel birinin bunu mümkün kılacağına inanıyor.Bir mucize özlemi değil mi bu?Bu dünyadan fazla bir şey beklememen gerektiğini bilsen de içindeki bir şey diretiyor...Sevdiğin kişinin seni seveceğini umut etmeyi."
Araf~~
Gönderen a. zaman: 10:20 3 yorum
Etiketler: Elif Şafak
21 Ocak 2009 Çarşamba
Yazmak, okumak ve müziğe dair...
"Bu arayış insanlık dışı bir yola çıkıyor...Bu edebiyat, sınırlara saldırmaktan başka bir şey değil..."
"Hep anlatılmaz bir şeyi anlatmaya, açıklanmaz bir şeyi açıklamaya çalışıyorum ben."
"Kalbin bir an sonra nasıl atacağı söylenebilir mi önceden?Söylenemez.Kalem de kalbin sismografıdır.Bu aygıtla depremler kaydedilebilir ama ne zaman olacakları önceden belirlenemez"
"Kafadan kaleme giden yol, kafadan dile giden yoldan çok daha uzun ve çetindir, kimi şeyler yitip gider bu arada."
"Müzik benim için tıpkı bir deniz gibidir, dedi.Üzerime çullanıp yenik düşürür beni, hayranlığa ve coşkunluğa sürükler."
Gönderen a. zaman: 10:00 0 yorum
Etiketler: Franz Kafka
7 Ocak 2009 Çarşamba
Pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
Gönderen a. zaman: 16:05 2 yorum
Etiketler: Attila İlhan