asıl adı 'ricardo eliecer neftali reyes y basualto'.
peki niye 'neruda' ?
şöyle diyor:
'adımı 14 yaşımdayken, daha santiago'ya gitmeden değiştirdim. babam yüzünden. mükemmel bir insandı, gelgelelim, genellikle şairlere, özellikle bana karşı idi. hatta işi kitaplarımı ve not defterlerimi yakmaya kadar götürdü.
babamın gerçeği fark etmesinden en çok korktuğum günlerde -çünkü böyle birşey felaket olurdu- bir dergiyi karıştırdım ve orada jan neruda imzalı bir hikaye gördüm. tam o sıralarda bir şiirimle bir yarışmaya katılmak durumundaydım. o zaman neruda soyadını seçtim ve ad olarak da pablo adını aldım. bu adın bir kaç ay sonra geçip gideceğini sanıyordum...'
* * *
soru:nasıl paylaşıyorlar güneşi dostça
portakal agaçlarında portakallar?
yanit:yoksa kimi tadından çatlardı
kimi tatsızlığından
* * *
* * *
...
oyle cok ki oluler,
ve oyle cok ki al gunesle yarilmis hendekler,
ve oyle cok ki gemilere vuran migferler,
ve oyle cok ki opuslerle kilitli eller,
ve oyle cok ki unutmak istediklerim.
* * *
issiz bir evde,
korkudan aglayabilseydim;
gozlerimi cikarabilsem de ,
yiyebilseydim;
senin sesin icin yapardim bunlari,
yasli portakal agaci sesin;
senin siirin icin yapardim bunlari;
ciglik cigliga fiskiran siirin.
* * *
...
beni yalnız bıraksalar
tüm kimliğimi değiştireceğim
derimden sıyrılacak
başka bir ağız edineceğim
ve bambaşka biri olunca da
en, en başta ne idiysem
ben ona dönüşeceğim
yoluma işte böyle devam edeceğim.
* * *
"umutsuz bir şarkı"dan bölümler
bir uzaklık gibi yuttun her şeyi.
deniz gibi, zaman gibi sende battı her şey!
kanatlandı, yaralandı ruhum pusun çocukluğunda.
kayıp keşif, sende battı her şey!
sarıp sarmaladın acıyı, tutunuyorsun arzuya,
kendinden geçmişsin üzüntüyle, sende battı her şey!
ey yıkıntı uçurumu, içine düştü her şey,
çekmediğin hangi üzüntü kaldı,
hangi dalgalar kaldı seni yutmayan.
terk edilmiş, günbatımındaki rıhtımlar gibi.
titrek bir gölge kaldı ellerimde oynaşan.
ah, her şeyden uzak. her şeyden uzak.
ayrılık saati bu. ey terk edilmiş!
* * *
yavaş yavaş ölürler... seyahat etmeyenler,
yavaş yavaş ölürler...okumayanlar,
müzik dinlemeyenler, vicdanlarında hoşgörmeyi barındırmayanlar.
yavaş yavaş ölürler...alışkanlıklara esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
yavaş yavaş ölürler...
aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
dışına çıkmamış olanlar.
* * *
...
geri dönüyorum dönmemeye,
istemiyorum artık kendimi yanıltmak;
tehlikelidir geriye doğru yolculuk
çünkü birden,bir hapishane olur geçmiş.
* * *
seviyorum suskunluğunu, sanki sen
yokmuşçasına burada
duyarsın beni uzaktan, dokunmaz sana sesim.
uçup gitmiş gibi gözlerin
ve ağzın bir öpüşle mühürlenmiş.
seviyorum suskunluğunu, çok uzakta
görünüyorsun sanki yas tutuyorsun, kumrular gibi cilveleşen
kelebek benzeri.
uzaklardan duyuyorsun beni, ulaşmıyor sana sesim.
bırak da varayım dinginliğine sessizliğinde.
ve konuşayım sessizliğinle
bir lamba gibi parlak, bir yüzük gibi yalın.
gece gibisin, suskunluğun ve takım yıldızlarınla
yıldızlarınki gibidir sessizliğin, öyle uzak, önyargısız.
seviyorum suskunluğunu, sanki sen yokmuşçasına burada
uzakta ve hüzün dolu, sanki ölmüşsün gibi.
işte o zaman bir sözcük yeter
uçarım, uçarım sevinciyle yaşadığının.
* * *
Kendine Döner Kişi
Yetersizce tasarlanmış eski bir ev gibi
kendine döner kişi, böyle işte:
delinmiş bir takım elbiseden bıkmış gibi
çıplak dolanmak ister kişi,
çünkü yağmur yağmaktadır,
pak suda ıpıslak olmak ister kişi,
o rüzgârın kendisinde, ve ulaştığında
kendi özünün kuyusuna kişi,
yaşamak hakkındaki en kenardaki
o alçakgönüllü kaygıya, ifade etmek ister
ya da ödemek ya da borçlanmak
ya da keşfetmek bir şeyi,
sanki ben çok önemliymişim gibi,
sanki dünya bana hoş geldin demiş
ya da siyah duvarlı tiyatrosunda
bitkisel adıyla seslenmemiş gibi bana.
* * *
devam edecek...
1 Comment:
seviyorum suskunluğunu, sanki sen
yokmuşçasına burada
duyarsın beni uzaktan, dokunmaz sana sesim.
uçup gitmiş gibi gözlerin
ve ağzın bir öpüşle mühürlenmiş.
seviyorum suskunluğunu, çok uzakta
görünüyorsun sanki yas tutuyorsun, kumrular gibi cilveleşen
kelebek benzeri.
uzaklardan duyuyorsun beni, ulaşmıyor sana sesim.
bırak da varayım dinginliğine sessizliğinde.
ve konuşayım sessizliğinle
bir lamba gibi parlak, bir yüzük gibi yalın.
gece gibisin, suskunluğun ve takım yıldızlarınla
yıldızlarınki gibidir sessizliğin, öyle uzak, önyargısız.
seviyorum suskunluğunu, sanki sen yokmuşçasına burada
uzakta ve hüzün dolu, sanki ölmüşsün gibi.
işte o zaman bir sözcük yeter
uçarım, uçarım sevinciyle yaşadığının.
sevdim sözleri aldım kendime
Post a Comment